Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Teyfik Yağcı, bir şeyden şikâyet ediliyorsa, onun değiştirilmesi için çaba gösterilmesi gerektiğini söyledi.
Üniversitelerin gelişmenin ve yükselmenin lokomotifi olma sorumluluğu bulunduğunu ifade eden Yağcı, “Eğitimcilerimiz de o lokomotifin makinistleridir. Maddi ve manevi problemlerini biliyor ve çözülmesi için var gücümüzle çalışıyoruz. Ağustos’ta yapılacak toplu sözleşme görüşmelerinde bu konuları masaya yatıracağız” dedi.
Teyfik Yağcı, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Medeniyet Üniversitesi ve Türk Alman Üniversitesi çalışanı üyelerimizle biraraya geldi.
Programların ilki, Eğitim-Bir-Sen İstanbul 6 No’lu Şube Başkan Vekili Kadir Bolat, başkan yardımcıları Müjdat Kalkan, Hüseyin Çömlek, Sedat Işık, 1 No’lu Şube Başkanı Emrullah Aydın, Yıldız Teknik Üniversitesi Temsilcisi Doç. Dr. Yusuf Zeren, Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Salim Yüce, dekanlar ve çok sayıda davetlinin katılımıyla Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü’nde gerçekleştirildi.
Daha sonra İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde Profesörler Evi’nde yapılan yemekli toplantıya katılan Yağcı, Eğitim-Bir-Sen İstanbul Üniversitesi Şube Başkanı Mustafa Beyazatlı ve yönetim kurulu üyeleriyle birlikte Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Akın, Rektör Danışmanı Prof. Dr. Adnan Yüksel ve Genel Sekreter Metin Küçük’ü ziyaret etti.
Yağcı, İstanbul programı kapsamında, Eğitim-Bir-Sen Marmara Üniversitesi Temsilciliği’nin Üsküdar Katibim Restaurant’ta düzenlediği toplantıya da iştirak etti. Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Zafer Gül, Atatürk Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Özey ve Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Ünlü, İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Devran, Teknoloji Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Metin Gümüş, Eğitim-Bir-Sen Marmara Üniversitesi Temsilcisi Doç. Dr. Ahmet Şükrü Özdemir, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Temsilcisi Doç. Dr. İbrahim Güran Yumuşak, Türk Alman Üniversitesi Temsilcisi Emine Şahin ile üç üniversitenin idari ve akademik kadrolarında çalışan üyelerimizin katıldığı toplantıda sendikal çalışmalar ve üniversite çalışanlarının sorunlarının yanı sıra gündeme ilişkin değerlendirmelerde de bulunuldu.
Genel Başkan Yardımcısı Teyfik Yağcı, programının son gününde ise, İstanbul Üniversitesi Avcılar Kampüsü’nde gerçekleştirilen yemekli toplantıda üyelerimizle buluştu.
Sendikacılığımızın Temel Esprisi…
Üniversitelerde sendikalaşma hızının çok düşük olduğunu belirten Teyfik Yağcı, “Yavaş da olsa, sendikalaşma oranı, istikrarlı bir şekilde giderek ivme kazanacak ve yükselecektir. Hayatta bazı şeylerden şikâyet ediliyorsa, o şeylerin değiştirilmesi için çaba göstermek gerekir. Üniversitede okurken, ‘Para ve Banka’ dersimizde bir ‘Grassom Kuralı’ diye bir şey vardı. Burada der ki, ‘Piyasada kirli para temiz parayı kovar.’ Bu, şu demek: Pazara gittiniz ve on liralık alışveriş yaptınız. Pazarcıya para vereceksiniz. Cüzdanınızdan beş adet onluk varsa, bunların içinde en fazla hangisi eski ve kirli ise onu pazarcıya verirsiniz. Bunu sen de öyle yaparsın, ben de. Ne olur o zaman, piyasada kirli ve eski paralar hâkim olur. O yeni ve temiz paralar ise cüzdanımızın dip köşesinde saklanır durur. Piyasanın kirli paralardan kurtulmasını istiyorsak, temiz paraları piyasaya çıkarmamız lazım. Bizim sendikacılığa girmemizin, bu piyasada boy göstermemizin temel esprisi budur. Bunun böyle olduğunu da Eğitim-Bir-Sen yıllardır yaptığı hizmetlerle göstermiştir ve göstermeye devam etmektedir” dedi.
Örgütlü Azınlıklar Örgütlenmemiş Çoğunluklara Daima Hükmetmiştir
Sendikanın bir sivil toplum örgütü, bir dayanışma kuruluşu, bir gönüllüler hareketi ve bir hak arama teşkilatı olduğunu kaydeden Yağcı, şöyle devam etti:
“Sendika, kişilerin tek başlarına yapamadıklarını, örgütlenmeyle başarma düşüncesiyle bir araya gelmeleridir. Peki, insanlar haklarını tek başlarına savunup alamazlar mı? Maalesef, bu çoğu zaman mümkün olmamaktadır. İnsanların hak ve hukuklarını alamama ve arayamamalarının üç temel nedeni vardır: Korku, cehalet-bilmediğinden ve menfaat beklentisi. İşte bu durumda örgütlenmenin gücü ortaya çıkıyor ve bilmediğini bildiriyor, korkuları izale ediyor. Tarih boyunca şu gerçeği görüyoruz; örgütlü azınlıklar, örgütlenmemiş çoğunluklara daima hükmetmişlerdir. Sendikacılık, bir sivil toplum örgütü olarak birlik olma, dirlik olma, bir olma ve diri olma hareketi haline geldiğinde, insanların hak ve hukuklarını koruma ve muhafaza etmede önemli bir görev ifa ediyor.”
“Kendi çalıştığım üniversitede sendikal örgütlenmenin gücüyle promosyonlarda kaybolup gitmek üzere olan büyük bir meblağı tüm çalışanlara kazandırdık, bin 600 çalışanın her birine 840 TL dağıtımını sağladık” diyen Yağcı, “Sivil toplum hareketi olarak sendikacılık, bilhassa üniversitelerde katılımcı olma konusunda yeterli özgüven ve girişime sahip değil. Bunun en büyük nedeni olarak demokrasi kültürünün tam yerleşmemiş olmasını görmekteyiz. Maalesef demokrasimiz halen melez bir demokrasi olarak kalmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin en büyük avantajlı gücünün insan kaynağı olduğunu dile getiren Yağcı, şunları söyledi: “Ülkemiz insanının ve milletimizin mutlu, güçlü ve refah içinde yaşayabilmesi ancak ve ancak bilim yuvalarının, üniversitelerin kaliteli ve saygın bilim adamları yetiştirmesine bağlıdır. Saygın bilim adamının yetişebilmesi ise, bilim, araştırma ve kültürün yerleştiği ve geliştiği üniversitelerin varlığına bağlıdır. Çünkü toplumun üniversitelere yüklediği anlam itibarıyla üniversitelerin her biri birer bilim üretim merkezleridir” değerlendirmesinde bulundu.
Eğitimcilerin Maddi ve Manevi Olarak Desteklenmesi Çok Önemlidir
Günümüzde milletlerin ve medeniyetler arası yarışın tüm hızıyla devam ettiğini, bu yarışta bilime, bilimin güvenilir rehberliğine her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu söyleyen Yağcı, “Bir toplumun refah içinde, mutlu ve başı dik olarak yaşayabilmesi, hiç şüphesiz bilim ve teknolojideki gücüne endekslidir. Teknoloji, bilimsel bilginin uygulama alanına aktarılma aracıdır. Bilim, bilimsel zihniyet ve yeteri kadar bilgi üretimi olmadan teknolojide ve uygulama alanlarında ilerleme olması imkânı yoktur. Bilim üretilmeden, yeterli bilgi birikimi olmadan, sadece teknoloji ithali yoluyla, milletler arasında devam eden baş döndürücü siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel yarışı sürdürmek ve medeniyetler yarışını kazanmak şöyle dursun, mevcut durumumuzu ve yerimizi korumak bile mümkün değildir. Güçlü olabilmenin en büyük faktörü eğitim sektöründe güçlü olmaktır. Çünkü mahiyet itibarıyla her şey ilme bağlıdır. İlmi elde eden, tekniği elde eder. Tekniği elde eden, gücü elde eder; gücü elde eden, maddi ve manevi gelişmeyi sağlar ve sözünü dinletir. Bunun nirengi noktası ise ilimdir, fendir, sanattır. Bu ise eğitimcilerin sayesinde olacaktır. Onun için biz diyoruz ki, eğitimcilerimizin maddi ve manevi olarak desteklenmesi çok önemlidir. Bu camianın ihmal edilmeye hiç mi hiç tahammülü yoktur” şeklinde konuştu.
Sorumluluk Yüklenmek Zorundayız
İnsan olarak, eğitimci olarak bazı sorumlulukları olduğuna dikkat çeken Teyfik Yağcı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mensuplarımıza karşı sorumluluklarımız var, çocuklarımıza karşı sorumluluklarımız var, topluma karşı sorumluluklarımız var, tarihe karşı sorumluluklarımız var. Mevlana’ya sorarlar, ‘Sen Şems’ten önce de namazını kılar, ibadetini yapar mıydın? Yapardım. Ondan önce de etrafındakilere iyilik etmeye çalışmaz mıydın? Çalışırdım. Peki, öyleyse değişen ne?’ Mevlana Hazretleri bu soruya şu düşündürücü cevabı verir: ‘Şems gelmeden önce üşüdüğüm zaman ısınırdım. Şems geldikten sonra dünyada bir Müslüman dahi üşüyorsa, ısınmaya hakkım olmadığını öğrendim.’ Bediüzzaman, ‘Bu milletin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur’ diyerek milletin derdiyle dertlenmeyi, sorunlarıyla ilgilenmeyi belirtir. Bizler, sizler sorumluluğunun idrakinde olan eğitimli ve eğitimci insanlar geleceğimizi inşa edecek evlatlarımızı yetiştirmede ve etrafımızda olan bitenlerle ilgilenmede ne kadar özen göstersek azdır. Biz sorumluluk yüklenmek zorundayız. Şikâyetçi olan insanın teşebbüste bulunması lazımdır. Olumsuzlukların düzelmesi için müdahale etmemiz, mücadele etmemiz gerekir. İşte biz sendikacılığa bu gözle bakıyoruz. İnsanımızın ve milletimizin her sorunu bizim zorunlu olarak sorumluluk almamızı gerektirmektedir. Bundan kaçamayız. Kimse de bizim nemize lazım demek lüksünde değildir, olamaz.”
Üniversitelerimiz Ülkenin Gelişmesi ve Yükselmesinin Lokomotifi Olmalı
Medeniyet değerlerimizi yeniden ihya ve inşa etme sorumluluğunun idrakinde olarak çalışmak, çabalamak durumunda olduklarını dile getiren Yağcı, “Burada üniversitelerimizden bu gelişmenin ve yükselmenin lokomotifi olma sorumlulukları olduğunu da belirtmek isterim. Eğitimcilerimiz de o lokomotifin makinistleridir. Maddi ve manevi problemlerini biliyoruz ve çözülmesi için var gücümüzle çalışıyoruz. Ağustos’ta yapılacak toplu sözleşme görüşmelerinde bu konuları masaya yatıracağız. Omzumuzda geleceğin sorumluluğunu hissediyor, insanımızın derdi ile dertleniyor; insanımızın, milletimizin problemlerini kendi derdimiz ve problemimiz sayıyor ve bunların çözümü için var gücümüzle uğraşıyoruz” diye konuştu.
Dev Sancıları Olan Bir Teşkilatız
Konuşmasının sonunda, Necip Fazıl’ın, “Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim/Minicik gövdeme yüklü Kafdağı/Bir zerreyim ama arşa gebeyim/Dev sancılarımın budur kaynağı” mısralarına atıfta bulunan Teyfik Yağcı, sözlerini şöyle tamamladı: “Biz dev sancılar taşıyan bir teşkilatız, nesiliz, gençliğiz. İnşallah bu dev sancılardan milletimizin payidar, medeniyet değerlerimizin yeniden ihya ve inşa olacağı bir dönemi hep beraber yaşatacağız.”