“Davamız hayata uymak değil, hayatımızı Hakk’a uydurmaktır.”
Nurettin Topçu
Medeniyetimiz, hayatı ve mematı birlikte tanımlamış, hayata ve memata yüklediği anlamla uyumlu bir yaşam hususunda müntesiplerini yükümlü kılmıştır. Medeniyetimize göre, yaşamaktan maksat, yaşamdan kâm almak değildir; ödevini Hak yolundan ayrılmadan gönül huzuru ile tamamlayabilmektir.
Medeniyetimizce hayat, inanmışlık ve adanmışla değerlidir. Uymak ve uyduğumuz prensipler doğrultusunda bir hayat sürmek için mücadele etmek yükümlülüğü altındayız. Yaşamımız, ölümümüz ve bu ikisi arasındaki bütün faaliyetimiz, bu yükümlülüğümüzün bir yansıması olarak tecelli eder. İnsan, başıboş bırakılmış değildir. Hayat da insan için keyfemâyeşâ/dilediği gibi yaşanılmak üzere sunulmuş bir imkân değildir. Bütün yaşamımızı hâlin gereğine uydurarak değil, Hakk’a uydurarak organize etmek zorundayız.
Hayatın safhalarını zaman belirler. Hayat, zamansal süreçlerle bölümlüdür. Zaman geçer, insan ve mekân gelişir ve değişir. İlahî nizam böyle programlanmıştır; ilahi nizam, değişim ve tekâmül esasına dayanır. İnsan verilen ömrü yaşar, insanın yaptıkları/kurdukları/inşa ettikleri de ömürlüdür.
Bugün yaşadığımız şehir ve mekânlar, yüzyıl önceki şehir ve mekânlar olmadığı gibi, yaşadığımız şehrin bugünkü nüfusunu oluşturanlar arasında yüzyıl önce yaşadığımız şehirde yaşayanlardan hiç kimse bulunmuyor. Yüzyıl önceki hüküm sahiplerinden hiç kimse bugün yaşamıyor; yüzyıl önceki hüküm sürücülerden hiçbiri bugün hükmünü yürütemiyor. Kurumlar da hayatiyetini devam ettirebilmek için dünü ile bugünü arasında fark ortaya koymak durumundadır. Dünü ile bugünü arasında fark ortaya koyamayan kurum düne ait olarak kalmaya mahkûmdur. Kurumların ömrünü uzatan, kurumları geleceğe taşıyan gelişim ve değişimdir.
Eğitim-Bir-Sen olarak, Mevlana’nın pergel metaforunda belirttiği gibi, bir ayağı büyük ve köklü bir medeniyetin birikimine sabitlenmiş, diğer ayağıyla yetmiş iki millette yitik malını arayan bir modern semazen tavrıyla herkese, her türlü farklılığa ve yeniliğe kucağımızı açarak ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, “Devam ederek değişmek, değişerek devam etmek” ifadesiyle ortaya koyduğu, dünü bilerek, bugünü kuşanarak ve yarının getireceklerine hazırlıklı olarak, değişim ve gelişim eksenli bir örgütlenme vizyonu ortaya koyduk.
Kurulduğumuzdan bugüne, büyük bir medeniyetin bu çağda, bu coğrafyada, bu sosyal-siyasal-ekonomik şartlar çerçevesinde temsilcisi olma mesuliyetini yüklenerek dünyanın ve Türkiye’nin yaşadığı değişimlerin ve bu değişimlere etki eden gelişmelerin farkında olarak, eğitimin medeniyet değerlerine yönelişteki öneminin farkındalığıyla hareket ettik ve bugün eğitimin nitelikli insan yetiştirme misyonuyla değil, Batı’nın arzu ettiği biçimde ideolojik beklentiler doğrultusunda biçimlendirilmiş insan yetiştirme misyonuyla ödevlendirilmesine karşı çıktık, önce eğitim hizmetinin zemininin sağlamlaştırılması gereğini mesele edindik.
Eğitimin ‘Millî’ sıfatıyla uyumlu, yerli, değerlerle donanmış, tarihiyle ve kültürüyle barışık bireyler yetiştirmesi gerektiğine vurgu yaparken, bu hususta bilimsel çalışmalarla uygulayıcılara yol gösterdik. Eğitimin mantalitesi, müfredatlar, fiziki sorunlar, altyapı sorunları sendika olarak çalışma alanımız olduğu gibi, eğitim çalışanlarının eğitim hizmetini sunarken hayatın günlük yüklerinden olabildiğince azade olmaları için sosyal ve ekonomik beklentilerinin azami ölçüde karşılanmasının mücadelesini vermek de başta gelen çalışma konumuz olmuştur.
Değişime ve gelişime açık yapımızla; düne, bugüne ve yarına ilişkin anlamlandırmalarımızı buna göre yaparak, bugüne kadar Türkiye’de milletin özünden neş’et eden örgütlenmeler içerisinde en büyük olanı, en diri olanı, en nitelikli olanı ve en sağlam olanı haline geldik.
Eğitim-Bir-Senliler olarak büyük rüyalar gördük. Kurucu Genel Başkanımız Mehmet Akif İnan’ın “Büyük rüyalarla geçmişse ömür/Hiç yanmam ölümün her çeşidine” beytinde dile getirdiği gibi, büyük rüyaların hayatı anlamlandırma imkânı sunduğunu, ömrün son deminde dönüp arkaya baktığında insanı dava yolunda yürümüş olmanın gönendirdiğini bilerek yol yürüdük, çalışmalarımızı böylece bereketlendirdik ve Türkiye’nin en büyük sendikası olduk. Gelinen bu nokta son derece önemli ve anlamlıdır.
Zirvede kalmak, zirveye ulaşmaktan çok daha zordur. Biz bunu bilerek ve buna göre bir vizyon geliştirerek yeni döneme hazırlandık. Yeni döneme ilişkin hedef ve beklentilerimiz doğrultusunda misyonumuzu gözden geçirerek ve vizyonumuzu yeni pozisyonumuza göre yeniden kurgulayarak tazelendik.
Yunus Emre’nin bizi de içeren güzel bir mısrası var: “Her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası.” Biz büyük bir medeniyetin muakıplarıyız. Ait olduğumuz ve bu çağda, bu zaman diliminde temsilciliğini üstlendiğimiz medeniyetimiz, “Eskimez Yeni” olarak ifade ettiğimiz çağlar ötesine ait, zamanı aşan değerler manzumesidir. Her çağda, her coğrafyada, yenilenen sadece yüzlerdir, kadim medeniyetimizin öğretisi değişmezdir, bakidir, zaman ötesidir. Her çağda, her coğrafyada yeni yüzlerle, taze bir enerjiyle sunulan bir mesajdan bahsediyoruz. İşte Hazret-i Yunus’un usanılmamaktan kastı budur.
Teşkilatımız, yeni bir yüzle, yeni umutlarla, yeni ufuklara ilişkin vaadimizi dikkate alarak, mesajımızı daha gür bir seda ile sunma görevini bize tevdi etmiştir. Teşkilatımıza görev talebi doğrultusundaki yönelişimizin remzi olan “Zirveden Yeni Ufuklara” mottosu bir tespiti ve bu tespite göre şekillenmiş bir stratejiyi içermektedir. Evet, zirvedeyiz, ancak zirvede tutunmak için zirvenin ardındaki yeni zirveleri görmek ve buna göre hep birlikte yeniden heyecanımızı tazelemek durumundayız.
Genel Kurul sürecini geride bıraktık. Bu camiaya yakışır bir genel kurul gerçekleştirdik. Özellikle belirtmek gerekir ki, bu camianın boşa harcayabileceği bir tek ferdi yoktur. Gerek ilçe temsilciliklerimizdeki seçimlerde gerek Şube kurullarımızda gerek Genel Kurulumuzda, tüzük gereği ya da demokrasinin cilvesi dolayısıyla sendikada görev alamamış olan arkadaşlarımızı mutlaka kucaklayacağız. Dava adamına yön veren, davasının öğretisidir. Dava adamı kolay yetişmiyor. Hele sendikal birikim kolay kazanılmıyor. Bir ömür boyunca, çeşitli sosyal örgütlenmelerde çaba göstermiş, birikimini sendikal çerçeve ile geliştirmiş dava adamlarını yitirmek gibi bir lüksümüz olamaz. Genel Yönetim Kurulu olarak kucağımızı en geniş açıyla açıyor, bütün mensuplarımızı bağrımıza basıyoruz.
Bugün, Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütüyüz ve medeniyet paydaşı olduğumuz ülkelerdeki örgütlerin gıpta ile baktığı diri bir örgütlenmeyiz. Türkiye’nin, coğrafyamızın ve insanlığın saadeti için bu teşkilata gözümüz gibi bakmalıyız. Büyük davaların insanlarının küçük meseleleri olmaz. Bizim büyük bir davamız, ulvi bir çalışmamız var. Bu yolda kaybedecek zamanımız, zayi edecek imkânımız, yitirecek insanımız yok.
Yürüdüğümüz yol, kadim bir medeniyetin yoludur. Bu yol, Asya’da, Avrupa’da, Afrika’da adaletin, doğruluğun, iyiliğin, zulme karşı durmanın, mazluma el uzatmanın timsali olmuş bir medeniyetin bugünkü mümessillerinin yoludur. Biz böylesine büyük bir geleneği yüklendiğimizin bilinciyle yol yürüdük. Büyük bir yolculuğa çıktığımızın, attığımız her adımın iki cihanda karşılığının olduğu bilinciyle yol yürüdük, bundan sonra da bu şekilde yürümeye devam etmek yükü altındayız.
Hepimizin bildiği gibi örgüt kültürü, örgüt üyelerinin sahip olduğu ortak düşünceyi, ortak algıyı, üyelerinin üzerinde hareket ettiği gerçeklik zeminini ifade eder. Bu nedenle beklentimiz, farklı geçmişleri olan ya da farklı örgüt düzeylerinde çalışan bireylerin örgüt kültürünü benzer terimlerle tanımlamaları, zenginleştirmeleri ve içselleştirmeleridir. Örgüt kültürü “paylaşılan anlam” özelliğiyle davranışı yönlendirmede ve şekillendirmede en etkili bir araçtır. Bu da bizim, Eğitim-Bir-Sen olarak insana, değerlerimize, topluma karşı duyduğumuz sorumluluk tarafından belirlenir ve zenginleşir. Bilinen başka bir evrensel gerçek de, örgüt üyelerinin çoğu, örgütün misyonu ve değerleri hakkında aynı fikirlere sahipse, güçlü bir kültür ve örgüt var demektir; eğer fikirler çelişkiler gösteriyorsa kültür, dolayısıyla örgüt zayıf demektir. Güçlü kültürde, örgütlerin öz değerleri hem yoğun bir şekilde sahiplenilir hem de yaygın bir şekilde paylaşılır. Örgüt üyeleri öz değerleri kabulleniyor ve onlara büyük bağlılık gösteriyorsa, paylaşımın derecesinin yüksekliği ve yoğunluğu yüksek düzeyde davranışsal kontrol iklimi oluşturacağı için kalıcı ve güçlü başarı beklenebilir.
Seçtiğimiz yol, kalıp düşünceler, sloganlar, şemalar simgelerin ötesinde bir bilinç düzeyi gerektiriyor. Dünyanın karşısına, teker teker çıkabilecek cesaret ve donanıma sahibi olmak, bunları örgütlere taşımak, dönüşmek ve dönüştürebilmek için buna mecburuz. Bu mücadeleden kaçabileceğimiz tek yer cehalet ve tembelliktir. O zaman da sadece bir hiç oluruz. Bilmediklerimizin, inanmadıklarımızın mücadelesini yapamayız. Başka bir deyişle, bildiğimiz ve inandığımız kadar mücadele ederiz. Bunun bilincinde olmak durumundayız.
Genel Kurulumuzun ardından 20-22 Mart tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz 9. Türkiye Buluşması ile 30. Başkanlar Kurulu Toplantısı’nda ve 27-29 Mart tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz 8. Üniversite Teşkilatları Buluşması’nda teşkilatımızın Türkiye’nin dört bir yanından derleyip getirdiği heyecan ve enerji, toplantılarda ortaya konulan coşkuyla birlikte oluşan yeni bir sinerji, hem Genel Yönetim Kurulumuza güven vermiş hem de bütün teşkilat mensuplarımıza yeni bir şevk aşılayarak 400 bin üye hedefiyle ve nitelikli bir sendikal çalışma sergileme azmiyle Anadolu’nun dört bir yanına dağılmıştır.
Genel Kurulumuzun ardından çeşitli iletişim araçları vasıtasıyla ya da bizzat Genel Merkezimize gelerek tebriklerini ve başarı dileklerini ileten bütün dostlarımıza teşekkür ediyor; 400 bin üye hedefine yoğunlaşan teşkilatımızı ve tüm eğitim çalışanlarını selamlıyorum.
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Siyonizmin sponsorları da bedelini ödeyecek
Zorluklar dayanışmayla aşılır, sorunlar örgütlenerek çözülür
Örgütlü gücümüzle tarih yazıyor, yetkimizle kazanım üretiyoruz
Eğitim sisteminin ihtiyacı tamir mi, imar mı?
Salgın sürecinde bir fedakârlık örneği: Eğitim çalışanları
Hakkımızdan azına razı olmadık, olmayız
Pagan kültürden medet uman çağdaşlık
Kamu görevlisi devletin yükü değil, gücüdür
Yeni ufuklardan yeni umutlara
Paradigmalar sarmalında kadın ve emek
Denetim, kadavraya otopsi değil, hayata koruyucu hekimlik yapmaktır
Fedakârlıklarımızın ham maddesi ideallerimizdir
"Eğitim kovayı doldurmak değil, ateşi tutuşturmaktır"
Seçimimiz daha ideal bir eğitim düzeni içindir
Şiddet eğitimi tehdit ve tahdit ediyor
Yanlışı göstermek doğruyu görenlerin hakkıdır
Bir istiklal ve istikbal meselesi olarak öğretmenlik mesleği
Bugün için umut gelecek için müjdeyiz
Sıralama ve yerleştirme baskısı altındaki ortaöğretime yerleştirme serüvenimiz
Niceliğimizin büyüklüğünü niteliğimizin gücüyle besliyoruz
Yabancı dil öğretimi için önce öğretmen
Cefayla açılan yolu vefayla yürüyoruz
Özel öğretimin hâli ve sorunlarının halli
Tarihin öznesi olmak için paradigmayı değiştirmeliyiz
Millî Eğitim millî eğilime uymalıdır
Hikmet sırrına erebilen üstün zekâlı çocukları tanıma ve yetiştirme davamız
Büyük Türkiye hedefine inanmış 402 bin üyeyle yeni anayasa yolculuğu başlatıyoruz
Muhaciri olduğumuz dünyanın Ensarı olmak
"Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın..."
Öncü medeniyet davasında imam hatip okullarının önemi ve sorumluluğu
Hep birlikte hareketleneceğiz, bereketlenerek büyümeye devam edeceğiz
Şimdi, herkesin kazandığı toplu sözleşmeyi anlatma vakti
Kültür elçisi olarak misafir öğrenciler
'İnsanlığın son adası'nda mesuliyetimiz
Denetimin unvan, imkân ve yetki sorunu
Hayatı Durdurmak Kimlerin İşine Yarar?
KYK Artık Sorunların Altını Değil Üstünü Çizmeli
Öğretmenler Neden 'Ek Dersi' Değil de 'Ek İşi' Tercih Ediyorlar?
Dünü Kuşanıp Yarını Kuşatacaklar Buluştu
Yüreği, Kavgası, Sevdası ve Kalemi Güzel Adam
Ya Cumhurbaşkanı Öğretmen Olsaydı!
'Akademik Zam' Yeni Hükümetin Önceliği Olmalıdır
Aynı Sorun Aynı Hata Aynı Tartışma
FATİH Projesi Mesleki Eğitimi Uçurabilir mi?
İmkânsız Diye Bir Şey Yoktur
İHH'ya Hasım Olanlar İsrail'e Hısım Olanlardır
Milli Eğitimin Çağı Dönüştürecek Projesi
YÖK, Teknik Öğretmenleri Duymalıdır
Şafak Pavey'in Merhameti Değil, Rosa Parks'ın Başarısı
Sendikacılığın Öğretmeni Erol Battal
Öğretmenler Zimmetle Karşı Karşıya!
Sayın Bakanım, Bürokratların Öğretmene Neden Zulmediyor?
MEB Hukuk Müşavirliği Başörtüye Serbestliği Hazmedemedi mi?
Onlar Çaresizliklerinden, Biz İse İnsanlığımızdan Utandık
Eğitim-İş’e Acil Şifalar Diliyorum
Kılık Kıyafet Özgürlüğü Eyleminde Dik Duranlar ve Dibe Vuranlar
MEB “Unutan iyileşir” Politikasını Bırakmalı
Milli Eğitim 100 Temel Eseri, Ertuğrul Günay İse Kendini Gözden Geçirsin
Sıddık Ertaş’ın Rosa Parks Duruşunu Kutluyorum
Devletin Sadık Kulları ‘Çiçek Olun’…
Statükonun Mankurtlaşmış Kibirli Bekçilerine
Vali Öğretmenleri Anladı Darısı Hükümete
Çığlıklar Feryada Dönüştü Çözüm: İl Emri
Eğitim-Bir-Sen Neleri Yapmadı?
‘Kamusal Alan’ Koca Bir Yalan!
Bakan Felaket Tellallarını Ters Köşeye Yatırdı
Bakan’ın İçi Burkulmuş, Biz ise Çileden Çıktık
Öğretmenler Bu Kez Himmet Değil Buğday İstiyor
Herkesi Eğitim Müfettişi Olmaya Davet Ediyorum
Bazı Eğitim Müfettişleri İstiklal Mahkemelerine Rahmet Okutuyor!
Özel Harekât Okullara Kaydırılsın (!)
Yalan Namertlerin Cesaretidir
Fişleyen Rektörü ve Dışlanan Doçenti Anlayabilmek…
Kurban Olarak Daha Kaç Okul Müdürü Lazım?
Şeflere “Ötanazi” Uygulanıyor
BT Öğretmenlerinin Sorunları Çözülebilir mi?
Sözleşmeli Yolluğunda Yanlışlar Zinciri!
Kim demiş her şeyin bitişi ölüm, Destanlar yayılır mezarımızdan
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ