3 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçirilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile o güne kadar mevcudiyetini devam ettiren bütün eğitim kurumları Maarif Vekaleti’ne bağlanarak bir anlamda dini eğitim veren kurumlar kapatılmış oldu. Kanun, ilahiyat fakülteleri ve imam hatip okullarının açılabileceğine hükmetse de, söz konusu kurumlar 1951 yılında açılabildi. 1 Kasım 1928 tarihinde yapılan alfabe değişikliğiyle toplumun ve özellikle genç kuşakların Kur’an-ı Kerim, Hadis, Fıkıh, Kelâm ve diğer İslâmî ilimlere erişme imkânı ortadan kaldırılmış, 15 yıllık bir zaman aralığında (1931-1946) dini eğitim resmen yasaklanmıştır. Bunlara ilave olarak, 18 yıl boyunca (1932-1950) ezan-ı Muhammedî Türkçe okutulmuştur. Bütün bunlar, yeni oluşturulan rejimin toplum mühendisliği sevdasından kaynaklanmıştır. Bu toplum mühendisliğinin özü, halkı materyalist ve pozitivist bir paradigma doğrultusunda dizayn etmek, dinden ve dini kurumlardan uzaklaştırmaktan ibaretti. 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidar olmasıyla birlikte öncelikle Türkçe ezan uygulamasına son verilmiş ve ikinci hamlede 1949 yılında, CHP tarafından açılan Kur’an kursları imam hatip liselerine dönüştürülmüştür. 13 Ekim 1951’de yedi ilde imam hatip okulu açılması kararıyla Türkiye’nin imam hatipli yılları başlamış oldu. Millete hitap edecek olgun, kültürlü imam ve hatipler; modern ilimlerle mücehhez, asrın ihtiyaçlarını müdrik, şarkı ve garbı iyi bilen tavizsiz fakat müsamahakâr, münevver din adamı yetiştirilmesi amacıyla açılan imam hatip okullarında verilen eğitim sonucunda Kur’an alfabesine aşina olmaya başlayan halk kesimleri, 27 yıllık bir aradan sonra yeniden İslami ilimler ve Kur’an-ı Kerim ile bağ kurma imkânını bulabilmiştir. Eğitim hayatlarına başladıkları günden bu yana imam hatipler muhafazakâr ve laik kesimler arasında her zaman tartışma konusu olagelmiştir. Birinci kesim, bu okulları geçmiş ile gelecek arasında bir köprü, kültürel mirasın devamı, sivil toplumun inşasına bir katkı olarak yorumlarken; ikinci kesim, bunları medreselerin devamı, gerici, laiklik karşıtı, kadınların özgürlüklerini kısıtlayıcı okullar olarak görmüştür. 1960, 1971, 1982 ve 1997 muhtıra ve darbeleri, her zaman laik kesimlerden yana tavır takınarak imam hatip okullarını ya kapatma ya da toplumdaki tesirlerini azaltma ve itibarını zedeleme yönünde apaçık tavırlar almıştır.
12 Eylül darbecileri, imam hatip okullarını kapatmadı ancak bu okulların kuruluş çerçevesiyle hiçbir bağlantısı bulunmayan ve esasen okulları işlevsiz hale getirmeyi amaçlayan ‘karma eğitim’ uygulamasını bir dayatma olarak bu okullarda da hayata geçirdi. Aynı şekilde 28 Şubat postmodern darbesi de imam hatip okullarını kapatmaya teşebbüs edemedi ama etkilerini en düşük seviyeye indirmenin şeytanî yollarını buldu ve bunu hayata geçirdi. Katsayı zulmü ile imam hatip mezunlarının üniversitelere girmelerine engel olarak, bu okullara yönelik tercihi hatırı sayılır düzeyde düşürdü. Bununla da yetinilmedi, ebeveynlerin, çocuklarını imam hatipten alıp başka okullara kaydettirme istekleri açık kanunsuzlukla engellendi, nakil yapmalarına müsaade edilmedi.
İmam hatip okulları, hem mesleki eğitim veren hem de öğrencileri yükseköğretime hazırlayan kurumlar olup öğrencilerine hem dini hem de dünyayı öğretmektedir. Bu yönüyle, dini duyarlılığı elden bırakmayarak dünya hayatını başarmak, hem hakikate en uygun olanı hem de en temel insan hakkını insanlara sunma özelliğine sahiptir. İnsanımız, bu özelliklerinden dolayı imam hatip okullarını tercih ve tahkim etmiştir. Bu irfan, bizim geleneksel kültür dokumuzda vardır. Halkımızın imam hatip ortaokullarına ve liselerine teveccüh göstermesinin nedeni, sadece çocuklarını imam ya da hatip olarak yetiştirme arzusuyla açıklanamaz. Halk, çocuklarını bu okullara gönderirken, onların İslâm’ı; Kur’an-ı Kerim’den ve kadim İslâmî eserlerden öğrenmelerini murat ediyor. Böylelikle, dini ana kaynaklarından öğrenen çocuklarımız ve gençlerimiz, başkalarının kendilerine öğretmeyi ve yaşatmayı amaç edindikleri din yerine Muhammedî İslâm’ı öğrenme ve yaşama imkânına sahip olacaklardır. “Allah indinde din İslâm’dır” ayetinde buyrulan İslâm’ın öğrenilmesi ve yaşanılmasıdır halkın arzu ettiği. Kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı eğitim aldıkları model, imam hatip okullarına yönelik teveccühü artıran başka bir nedendir.
İmam hatip okullarının açılışına kadar mütedeyyin kesimde kız çocuklarının ortaöğrenime devam etme oranı oldukça düşüktür. Bu okulların açılmasından sonra ibre tersine dönmeye başlamıştır. Ebeveynler kız çocuklarının imam hatiplerde dindar, ahlaklı ve aynı zamanda bilimsel esaslar doğrultusunda eğitim alabilme imkânı bulduklarına inandıkları için kızlarını bu okullara gönül rahatlığı ile göndermeye başlamışlardır. İslam dininin kadınların eğitimine verdiği önemi bilen dindar halk kesimi, imam hatip okullarının açılması ile kızlarını da erkek çocukları gibi okula göndermeye başlamış ve devletin eğitim hizmetinden hakkıyla yararlanmaya başlamıştır. İmam hatiplere yönelik ebeveynlerin bu tercihi zamanla kız çocuklarını başka okullara da gönderme yönünde değişiklik göstermeye başlamıştır.
İmam hatip ortaokulları ve liseleri bünyelerinde çoğunlukla kız ve erkek çocukları için ayrı ayrı binalardan oluşan pansiyonlar da bulunmaktadır. Kırsal kesimlerde ikamet eden orta halli ya da düşük gelirli insanlar kız ya da erkek olsun çocuklarını gözleri arkada kalmadan bu okullara göndermeye başlamıştır. Böylelikle eğitim hakkından yararlanmada köy-kent, zengin-fakir arasındaki eşitsizlik giderek küçülmeye başlamıştır. 28 Şubat 1997’de yapılan postmodern darbe, imam hatip liselerinin kız ve erkek pansiyonlarını kapatmayı öncelikler listesine eklemiş ve uygulamıştır. Böylece diğer baskı araçlarıyla birlikte, imam hatip liselerine devam eden öğrenci sayısında azalma meydana gelmiştir.
İmam hatip okullarının siyasi konjonktürle doğrudan ilişkili ve iktidardaki siyasi partinin görüşünden doğrudan etkilenen inişli çıkışlı bu tarihsel çerçevesi, bu okulların kuruluş amacı ile bu okullardan toplumun beklediği akademik başarıyı çoğu zaman siyasi bir muhalefet ya da övünme gerekçesi haline getirmiştir. Oysa diğer bütün eğitim kurumları gibi imam hatip okullarının da nihayetinde ve öncelikle eğitim hizmeti sunduğu çocukların ve gençlerin akademik benlik tasarımlarını, geçmişi, günü ve geleceği algılayıp bir idrak içerisinde anlamlandırmalarına ve bunlardan hareketle hem bireyin hem toplumun gelecek öyküsüne olumlu yönde katkı yapmalarına fırsat ve imkân vermesi gerektiği açıktır. Kaldı ki, imam hatip okullarında eğitim hayatını sürdürmeyi tercih eden öğrenci kitlesi ve bunların ebeveynleri ne ayrımcılığa maruz kalmayı ne de bu okullarda okudukları için ayrıcalıklı kitle sayılmayı hedeflemediler ve hayal etmediler. Öncelikle bu gerçek kavranmalıdır. Bu doğrultuda bu okulların bir eğitim kurumu olarak karşı karşıya kaldığı riskler ve tehditler, ürettiği/üreteceği fırsat ve imkânlar; okulların bizim okulumuz, öğrencilerin bizim insanımızı olduğu gerçeğiyle pedagojik ve akademik bir çerçeveyle ele alınmalıdır. Ders içeriklerinden müfredata, fiziksel imkânlardan mezun takip sistemine, diğer eğitim kurumları için yaptığımız, yapacağımız eğitim odaklı bütün denetleyici, dönüştürücü ve geliştirici uygulamalar bu eğitim kurumlarında da yapılıyor algısı temel bir yaklaşım olarak ortaya konulmalıdır.
Burada görev yapan yöneticilerde öğretmenlere, sivil toplum kuruluşlarından yetkili sendikaya, bu okulların muhiplerinden muhaliflerine herkes temelde bir birey-eğitim kurumu ilişkisi olduğunu bu okullar için de kabul etmelidir. Bunu başardığımızda imam hatip okullarının öğrencilerinin, yöneticilerinin ve öğretmenlerinin olağan bir okulla ilişkili oldukları algısı da, farkındalığı da sağlanacaktır. Önce bunu başarmalıyız ki, imam hatip okulunu tercih etmemenin ya da tercih etmenin eleştiri ya da övgü konusu yapıldığı, pedagojiye bütünüyle aykırı olduğu bir durumdan kurtulmuş olalım. Ancak böylesi bir kurutuluştan sonra nitelikli imam hatip okulları, yüksek tercih katsayısına sahip imam hatipler ve yüksek puanlı öğrencilerin rahatlıkla eğitimine katkı sunan imam hatip felsefesi kurgusu oluşturabiliriz. Peki, böylesi bir imam hatip okulları formatı için neler yapmalıyız, neler başarmalıyız, neleri değiştirmeliyiz?
Öncelikle siyasal iktidarın, imam hatip lisesi mezunlarının önümüzdeki süreçte katsayı zulmü gibi bir zulme maruz kalmayacağı yönünden anayasal ve yasal teminat oluşturması gerekir. İkincisi, soyut nitelikli bu güvencenin yanında iktidarla birlikte bütün siyasi partilerin imam hatiplere yönelik özgürlükçü vaatlerde bulunması, imam hatip lise ve ortaokullarına yönelecek öğrencilerin sayısını ve kalitesini artıracaktır. Üçüncüsü, imam hatip okullarında görev yapan yönetici ve öğretmenleri, çok yönlü, geniş ufuklu, geleceğe umut yükleyen ve kendisinden çok şey beklenen büyük bir öğrenci kitlesine hizmet ettiği, daha büyük bir iddia ile o öğrencileri inşa ettiği inancına sahip kılmalı ve bu inancın gereklerini yerine getirecek hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim fırsatlarını artırmalıyız. Dördüncü olarak da, böyle bir inancı yüklenmiş yönetici ve öğretmenler tarafından inşanın yol haritası olarak kullanılacak imam hatip okulları eğitim programı oluşturulmalı ve bu eylem bir idari faaliyet olarak değil, katılımcı, demokratik ve inşaî bir faaliyet olarak gerçekleştirilmelidir. Herkesin fikri alınmalı, en uygun program oluşuncaya kadar çalışmalar uzlaşmacı bir dille, imam hatip okullarının bütün ülkeye, millete ait olduğu bilinciyle yürütülmelidir.
Diğer yandan, imam hatip okullarının kuruluş öyküsü, karşı karşıya kaldığı dayatma süreçleri ve dönüştürücü özellikleri hem toplum hem eğitimci hem de öğrenci kitlesi tarafından mutlaka bilinmelidir. Bu amaçla, Celalettin Ökten Hoca ve Konyalı büyük âlim Hacı Veyis-zade gibi imam hatip liselerinin kurulmasında büyük zorluklara katlanarak bu davaya hizmet etmiş zatların hayat hikâyelerinin düzenli aralıklarla basın yayın organlarında yer alması, bu okullara olan teveccühü artıracaktır. Hatta ‘Yedi Güzel Adam’ gibi toplumda insani ve irfanî farkındalığı artıran dizilerin, sinema filmlerinin, edebiyat alanına seslenen eserlerin imam hatip eğitiminden geçmiş kişiler tarafından eser olarak topluma sunulması, hem toplumdaki imam hatip algısını olumlu yönde etkileyecek hem de imam hatipli bireyin toplumun farklı kesimleriyle temas etme ehliyetini yükseltecektir.
İmam hatipli olmanın sorumluluğu, milleti kendi ana kaynakları ile yeniden buluşturacak en temel unsurlardan biridir. Bu sorumluluğu besleyen şuur ile Türkiye hem milletin hem de devletin ortak iradesi ile yeniden eski kudretli medeniyet kodlarını yakalayabilecektir. Bu kodları yakalayan ve bu doğrultuda toplumsal yaşamına şekil veren Türkiye, bütün İslâm âleminin hatta bütün insanlığın takdirini kazanacak, onların desteğiyle öncü medeniyet hedefine ulaşabilecektir. Böylelikle özelde Orta Doğu genelde İslam âlemi üzerindeki emeller akamete uğrayacaktır. Bu doğrultuda imam hatip okullarının kalitesinin yükseltilmesi ile imam hatipli sorumluluğunun şekillendirilmesinde öncü medeniyet şuurunun her zaman zinde tutulmasına ihtiyacımız vardır.
İmam hatip liselerimiz, çağın gerektirdiği bilgiyi kullanarak, dini duyarlık ve geleneksel değerlerle birleştirerek özgün ve her koşulda özgür eğitim modeli olarak tanımlanmalı ve yapılandırılmalıdır. Diğer Müslüman toplumlara model ve örnek olma hususiyeti ise ayrıca önemlidir. İmam hatiplilerin öncü medeniyet şuurunu artıracak etkinliklere katkısı hem okul hem eğitimci hem de öğrenci düzeyinde en üst seviyede olmalıdır. Bu noktaya ulaşıldığında “Yeniden Büyük Türkiye ve daha adil bir dünya” hayal değil, ulaşılmış bir hedef olarak tarihe not düşülür. Bu bağlamda, çocuklarımızın, gençlerimizin, milletimizin, ümmetin ve insanlığın değer temelli, insan odaklı ve insani kemale doğru hızlı yolculuğa çıkaran bir eğitim sistemine sahip olmanın en önemli süreçlerinden biri din eğitimi ve öğretiminin önündeki engelleri kaldırmaktır. Bu çerçevede yapılacak her çalışmaya ve çabaya Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen olarak maddi ve manevi her türlü katkıyı yapmaya hazır olduğumuzu, bunu insanî ve irfanî sorumluluk olarak gördüğümüzü beyan ediyoruz.
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Siyonizmin sponsorları da bedelini ödeyecek
Zorluklar dayanışmayla aşılır, sorunlar örgütlenerek çözülür
Örgütlü gücümüzle tarih yazıyor, yetkimizle kazanım üretiyoruz
Eğitim sisteminin ihtiyacı tamir mi, imar mı?
Salgın sürecinde bir fedakârlık örneği: Eğitim çalışanları
Hakkımızdan azına razı olmadık, olmayız
Pagan kültürden medet uman çağdaşlık
Kamu görevlisi devletin yükü değil, gücüdür
Yeni ufuklardan yeni umutlara
Paradigmalar sarmalında kadın ve emek
Denetim, kadavraya otopsi değil, hayata koruyucu hekimlik yapmaktır
Fedakârlıklarımızın ham maddesi ideallerimizdir
"Eğitim kovayı doldurmak değil, ateşi tutuşturmaktır"
Seçimimiz daha ideal bir eğitim düzeni içindir
Şiddet eğitimi tehdit ve tahdit ediyor
Yanlışı göstermek doğruyu görenlerin hakkıdır
Bir istiklal ve istikbal meselesi olarak öğretmenlik mesleği
Bugün için umut gelecek için müjdeyiz
Sıralama ve yerleştirme baskısı altındaki ortaöğretime yerleştirme serüvenimiz
Niceliğimizin büyüklüğünü niteliğimizin gücüyle besliyoruz
Yabancı dil öğretimi için önce öğretmen
Cefayla açılan yolu vefayla yürüyoruz
Özel öğretimin hâli ve sorunlarının halli
Tarihin öznesi olmak için paradigmayı değiştirmeliyiz
Millî Eğitim millî eğilime uymalıdır
Hikmet sırrına erebilen üstün zekâlı çocukları tanıma ve yetiştirme davamız
Büyük Türkiye hedefine inanmış 402 bin üyeyle yeni anayasa yolculuğu başlatıyoruz
Muhaciri olduğumuz dünyanın Ensarı olmak
"Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın..."
Hep birlikte hareketleneceğiz, bereketlenerek büyümeye devam edeceğiz
Şimdi, herkesin kazandığı toplu sözleşmeyi anlatma vakti
Kültür elçisi olarak misafir öğrenciler
'İnsanlığın son adası'nda mesuliyetimiz
Denetimin unvan, imkân ve yetki sorunu
Hayatı Hakk'a uydurmak için bismillah...
Hayatı Durdurmak Kimlerin İşine Yarar?
KYK Artık Sorunların Altını Değil Üstünü Çizmeli
Öğretmenler Neden 'Ek Dersi' Değil de 'Ek İşi' Tercih Ediyorlar?
Dünü Kuşanıp Yarını Kuşatacaklar Buluştu
Yüreği, Kavgası, Sevdası ve Kalemi Güzel Adam
Ya Cumhurbaşkanı Öğretmen Olsaydı!
'Akademik Zam' Yeni Hükümetin Önceliği Olmalıdır
Aynı Sorun Aynı Hata Aynı Tartışma
FATİH Projesi Mesleki Eğitimi Uçurabilir mi?
İmkânsız Diye Bir Şey Yoktur
İHH'ya Hasım Olanlar İsrail'e Hısım Olanlardır
Milli Eğitimin Çağı Dönüştürecek Projesi
YÖK, Teknik Öğretmenleri Duymalıdır
Şafak Pavey'in Merhameti Değil, Rosa Parks'ın Başarısı
Sendikacılığın Öğretmeni Erol Battal
Öğretmenler Zimmetle Karşı Karşıya!
Sayın Bakanım, Bürokratların Öğretmene Neden Zulmediyor?
MEB Hukuk Müşavirliği Başörtüye Serbestliği Hazmedemedi mi?
Onlar Çaresizliklerinden, Biz İse İnsanlığımızdan Utandık
Eğitim-İş’e Acil Şifalar Diliyorum
Kılık Kıyafet Özgürlüğü Eyleminde Dik Duranlar ve Dibe Vuranlar
MEB “Unutan iyileşir” Politikasını Bırakmalı
Milli Eğitim 100 Temel Eseri, Ertuğrul Günay İse Kendini Gözden Geçirsin
Sıddık Ertaş’ın Rosa Parks Duruşunu Kutluyorum
Devletin Sadık Kulları ‘Çiçek Olun’…
Statükonun Mankurtlaşmış Kibirli Bekçilerine
Vali Öğretmenleri Anladı Darısı Hükümete
Çığlıklar Feryada Dönüştü Çözüm: İl Emri
Eğitim-Bir-Sen Neleri Yapmadı?
‘Kamusal Alan’ Koca Bir Yalan!
Bakan Felaket Tellallarını Ters Köşeye Yatırdı
Bakan’ın İçi Burkulmuş, Biz ise Çileden Çıktık
Öğretmenler Bu Kez Himmet Değil Buğday İstiyor
Herkesi Eğitim Müfettişi Olmaya Davet Ediyorum
Bazı Eğitim Müfettişleri İstiklal Mahkemelerine Rahmet Okutuyor!
Özel Harekât Okullara Kaydırılsın (!)
Yalan Namertlerin Cesaretidir
Fişleyen Rektörü ve Dışlanan Doçenti Anlayabilmek…
Kurban Olarak Daha Kaç Okul Müdürü Lazım?
Şeflere “Ötanazi” Uygulanıyor
BT Öğretmenlerinin Sorunları Çözülebilir mi?
Sözleşmeli Yolluğunda Yanlışlar Zinciri!
Kim demiş her şeyin bitişi ölüm, Destanlar yayılır mezarımızdan
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ